Bugün sizlere Isaac Christin Novak'ın hikayesinde bahsedeceğim.
Dünyaya geldikten hemen sonra bebekler ağlamaya başlarlar,
ya bu dünyanın nasıl boktan olduklarını bildikleri içindir ya da doğar doğmaz
yavaş yavaş ölmeye başladıkları için.
Bir süre sonra bu fikre alışarak ağlamaları kesilir fakat
herkes bu fikre alışmaz ve ölmemek üzere yaşamaya başlar.
İnsan bilimsel olarak kalbi durduğu zaman ölür fakat asıl
ölüm ismini son bilen, seni son hatırlayan kişi dünyadan gittiğinde olur. O
zaman bu dünyaya hiç gelmemiş olursun, çünkü kimsenin seni hatırlamaması senin
var olmadığına bir kanıttır.
Sanatçılar ve siyasiler çoğunlukla bu açığı kapatırlar,
çünkü onlar kolay kolay unutulmazlar ve ölümsüzlüğü bir nebze
gerçekleştirirler.
Peki ya gerçekten ölümsüz olmak mümkün mü?
Binlerce yıldır insanlar bunun araştırmasını yaptılar, dünya
üzerinde inanılan neredeyse bütün dinler ölümden sonra tekrar yaşamın olacağını
söylerler fakat bulunduğumuz dünyada ölümsüzlüğün var olmadığı onlar için
değişmez bir kuraldır.
Peki bilim ne diyor?
İnsanları hayatta uzun süre tutabilme projelerinin başında
insanları dondurup yıllar sonra tekrar hayatlarına devam ettirebilmek var ve bu
yapılmakta.
Ölü
beden önce buz kalıplarıyla soğutuluyor ve göğüs kafesi açılarak vücuttaki kan
damarlardan çekiliyor. Yerine eksi 50 derecede gliserol enjekte ediliyor.
Vücuda yayılımı sağlanan solüsyon vücut ısısının da eksi 50 dereceye düşmesini
sağlıyor. Hücre çevresindeki yağların buzdolabında kalmış birkaç günlük yağlar
gibi buruşmaması için de hasta içi sıvı nitrojen dolu büyük metal silindirler
içerisinde, eksi 196 derecede korunuyor.
Fakat
bu ileri bilim bile insan hayatına bir süre hatta yıllarca ara verdiriyor.
Peki
ara vermeden ölümsüz olmak mümkün mü?
Buna
net bir cevap verilebilir.
4
Kutsal kitabın birine bağlıysanız cevap: Hayır.
Fakat
yine de biraz araştırmaktan bir şey çıkmaz.
Yine
bilime göre konuşalım;
Kanser
hücreleri dünya üzerinde şimdiye kadar görülmüş en ölümcül virüsler olarak bilinir,
bu virüsün özelliği sağlıklı ve iyi olan hücreleri ele geçirip sağlıksız
hücreler haline getirmesidir, fakat bu hücrelerin tedavilerinin zor olması
hatta bazı türlerde imkansız olmasının sebebi nedir?
Ölümsüz
hücreler olmaları.
Ölümsüz
fakat sağlıksız.
Peki
biz bu hücreleri sağlıklı hale getirmeyi başarırsak ne olur.
Ölümsüz
ve sağlıklı hücreler meydana gelir.
Ve bu da ölümsüzlüğü en azından
hastalıksızlığı ortaya çıkarır.
Gelin
bu konuyla ilgili daha ütopik bir hikaye anlatayım size;
Adem
babamız ve Havva anamız elmayı yedikten sonra, Tanrı onları Bağdat
yakınlarındaki Altahra isimli kasabaya gönderdi
Altahra ül-cem; yani sonsuz uyku demek,
hakikatle ilişkileri kesildi ve sonsuz uykuya başladılar, bizim içinde
olduğumuz o uyku.
Adem
babamız orada dünya üzerindeki ilk evi yaptı, ev tahtadandı ve bu tahtaları Kam
ağacı diye bilinen bir ağacın kütüklerinden elde etti.
Adem
bu ağacı tesadüfen bulmadı, bu ağacın bir özelliği vardı,
Ölümsüz
oluşu.
Aslında
ölmesinin tek sebebi vardı oda şu ki eğer yanında kendinden uzun bir sarmaşık
veya bir başka ağaç var ise onu geçmek için hızla uzamaya başlar ve eğer
geçemezse gücü tükenir ve ölür.
Hırsından
ve gücünden ödün verememesinden dolayı ölür yani.
İşte
bu yüzden yeryüzündeki gerçek imparatorların tahtları hep kam ağacından
yapılmıştır. Sebebi ise; hükümdarlıklarının ölümsüz olduğunu fakat kişilerin
ölümlü olduklarının altını çizmek içindir.
Büyük
İskender’in tahtı Kama ağacındandı onu hiç yanından ayırmadı, seferlerinde hep
ona oturdu.
Hindistan’da
da, İskenderiye’de de hep onun üstündeydi.
Adolf
Hitler’in dolma kalemi,
Pers
imparatorlarının yataklarının tahtaları hep kam ağacından yapılmaydı.
Büyük
imparator Napolyon Mısır seferine çıktığında aslında o yolu Mısırı almak için
değil,
Isaac
Christin Novak’ın çalışma notlarını elde etmek için tepti.
PEKİ
KİM BU ISAAC CHRİSTİN NOVAK ?
Aslında
Macar asıllı bir kimyager, ölümsüzlüğü aradığı için ona Simyager diyenlerde var
fakat bu büyük bir haksızlık. Çünkü Isaac maddenin özüyle ilgilenirdi ve bu onu
büyük bir kimyager yaptı.
15.yüzyılda
yaşadı ve hayatı boyunca tek amacı ölümsüzlük üzerine araştırmalar yapmak oldu,
başarılıda oldu. Ölümsüzlüğü anlatan bir kitap yazdı, fakat kitap yok oldu.
Daha
sonra katı Hristiyanlar Novak’ı kaldığı barakada kilitleyip diri diri yaktılar.
Fakat
ölmedi.
Kıbrıs’a
doğru yol alıp oradan da orta doğuya kaçtı.
Evet
Ortadoğu, Bağdat yakınlarına;
Altahra-Ül
Cem’e.
Buraya
geldiğini hayatı boyunca araştırdığı ölümsüzlük konusu için sıkça duyduğu fakat
varlığına inanmadığı çünkü görmediği kam ağaçlarını buldu, hem de düşündüğünden
çok daha fazlasını.
Bu
konunun Türk tarihi ile ilgide bağlantısı olduğu bilgileri de var. Türklerin
ulu atası Fatihin topçusu Urban’da Macar kökenliydi ve Urban İstanbul’un
fethinde kullanılan 14 büyük topu yapan ustaydı.
O
toplar nerede mi ?
Bilinmiyor.
Çünkü o toplar sanıldığı gibi demirden değildi. ( top yani mermisi görselde ki değil )
Urbanın
akıl hocası Novak’tı. Kam ağaçlarını bulduktan sonra mektuplarla bunu Urbana
anlattı, kendisini yakanlardan intikam almak istediği için İstanbul’un
düşmesini istiyordu ve Urban’a anlattıkları sonucunda ona tonlarca kam ağacı
gönderdi. Topları kam ağacından döken Urban, İstanbul düştükten sonra kalan
topların hepsini yaktı.
Ve
Urban ölene kadar Fatih’in emriyle hep İstanbul’da kaldı.
Novak’ın
öğrencisinin Urban olduğu Bağdat’ta duyulmaya başladığında Novak büyük bir güç
elde etti, fakat elde ettiği bu güç ve dokunulmazlık onun kam ağaçlarını
düşünmekten vazgeçmesini sağlamadı. Kam ağaçlarının olduğu bütün arazileri
satın alıp ağaçları kestirmesi etrafındaki ileri gelenlerin ilgisini çekmeye başladı
oda insanların biraz daha iyi niyetli yaklaşmaları için Müslüman olduğunu ilan
etti.
Fakat
bir süre sonra canına kast etmek isteyen insanlar olunca oradan da kaçtı.
Peki
ağaçlara ne mi oldu? Novak ağaçların hepsini yedi.
25
Metrelik ağaçlardan 20şer gram öz çıkarttı Novak. Bütün bir ağacı özü.
Novak
ağaçların yediği özleri sayesinde hızla iyileşme, gençleşme başladı, fakat
yüzünde ki ve bedeninde ki yanık izleri geçmedi.
Daha
sonra Beyrut’a Hristiyan Arapların çoğunlukta olduğu bölgeye gitti. Fakat aklı
hala ağaçlardaydı, çünkü oluşturduğu formülde hala bir eksiklik olduğunu
düşünüyordu.
Yıllar
geçtikçe kendisini yakanlara karşı duyduğu kin ve nefret artmaya başladı, çünkü
hastalıkları iyileştiği halde hala yara izleri geçmemişti.
Novak
intikam hırsıyla dönemin Fransa Kralına bir mektup yazdı ve durumu anlattı, ona;
“ÖLÜMSÜZLÜĞÜ”
vadetti.
Fakat
karşılığında ölümsüzlüğün olmadığını iddia eden dinin, yani kiliselerin ortadan
kalkmasını istiyordu. Bu sayede intikam alacağını düşündü.
Fransa
kralı onu yakalatmak için casuslarını gönderdi ve casuslardan birine bir hançer
verdi, bu hançer İsa’nın çarmıha gerildiğinde ellerine çakılan çivilerden
eritilerek yapılmıştı.
Casuslar Novak’ı bulduklarında bu hançerle sırtından
bıçakladırlar.
Novak
sırtındaki hançerle kaçmayı başardı, formülleri ve kitapları casuslar
tarafından yakılmıştı fakat Novak kaçarken cebinde Bağdat’tan getirdiği Kam
ağacı tohumları vardı.
Gerçekliği
oldukça sorgulanmaya açık olan bu hikayede Novak’ın yaşayıp yaşamadığı hala
bilinmemektedir.
Fakat
bazı kaynaklar, Hitlerin ölmediği, sürgün hayatı yaşadığı ve bu hayatı dolma
kalemine borçlu olduğunu yazmaktadır. Hatta Hitlerin ölmediğini anlatan bir belgesel
bile günümüzde yayınlanmaktadır.
Okuduğunuz
için teşekkürler, bir sonra ki yazıda görüşmek üzere.
Not
: Bu hikaye’nin büyük bir bölümü Onur Ünlü tarafından kaleme alınmış ve Şubat
dizisinde anlatılmıştır.
İlk kez okuduğum bir ölümsüzlük hikayesi. :)
YanıtlaSilbu diziyi izlemiştim. mükemmel bir diziydi, ele aldığı konular vs.. bunun gerçek olduğunu sanmıştım kurgu olduğunu görünce bir şok yaşadım. hayali bir kişilik için fazla gerçekçi bir hikaye olmuş..
YanıtlaSil