Ana içeriğe atla

Yaşar Kemal'in Teneke İsimli Tiyatro Oyunu / İnceleme

Evet sevgili dostlar bugün sizlere bir oyun incelemesi yazmak istedim, keyifli okumalar ;
Oyun aynı isimli romandan uyarlanmış ve romanın yazarı asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan Yaşar Kemal’dir. Ailesinin Birinci Dünya Savaşı’ndaki Rus işgali yüzünden  Van’dan sürülmesiyle 1926 yılında Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde doğmuştur.  1943 yılında ilk kitabını yayımlayan Yaşar Kemal incelememize konu olan Teneke eserini 1955 yılında kaleme almış, 1965 yılında oyunlaştırmıştır. 1966'da İlhan İskender Armağanı ile Ankara Sanatseverler Derneği Ödülü'nü kazandırmıştır.
                                   
Teneke romanı aynı zamanda yazara esin kaynağı olan, hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Adana’da geçmektedir. Çiftçi olan babasını henüz beş yaşındayken kaybeden ve bir kaza sonucu yine o yaşlarda bir gözünü kaybeden Yaşar Kemal ailesine yardım etmek için Adana’da pamuk çiftliklerinde ırgat olarak çalışmıştır. Bu tecrübe ona hem Adana Çukurova’yı tanımasını hem de halkın dertlerini yakından görmesini sağlamıştır. Oyununda o dönemde gördüğü halkı ve ağaları gözlemlemesi sonucu yaşanmış olması muhtemel ve belki de yaşanmış olan bir dramı kaleme almıştır.
Oyunun ana temasında, bulundukları bölgede kanun ve devlet tanımaz bir yapıya bürünen, sadece kendi ceplerini doldurmak adına hukuksuz işler yaparak insanların canlarına kast eden ağalar ile kasabalı arasındaki ilişki temel alınmıştır. Fakat bu hikayede ağalar ve kasabalılar kadar sürekli değişim gösteren kaymakamlar da olay örgüsünün temelindedir.
Oyun, her yaş grubuna hitap etmekle birlikte oldukça dram içerikli bir oyun türüdür. 

Oyunun Hedef Kitlesi :
Oyun her yaş grubuna hitap etmektedir.
Oyunun Türü : 
Dram
Oyundaki Önemli Karakterler ve Özelliklerine bakacak olursak;
Murtaza Ağa : 55 yaşlarındadır ve kasabanın en sözü geçen ağasıdır. En büyük çeltik tarlalarına sahiptir. Oyun boyunca kasabalılar ve kaymakamla en çok mücadele eden karakterdir. Kasabalılara göre oldukça korkutucu ve güçlü bir karakterdir.
Resul Efendi : 50li yaşlarındadır ve kaymakam vekilliği yapmaktadır. Sahip olduğu tek şey derme çatma bir evdir ve Zehra isimli karısıyla o evde yaşamaktadır. Korkak ve çekingen bir yapısı vardır fakat kanunlara ve insanlara saygılı yaşar.

Kaymakam : 25 yaşında yeni kaymakam olmuş bir gençtir. İdealist ve o dönemin yapısına göre oldukça devletine bağlı bir karakterdir. 

Patır Patır : 60lı yaşlarında bir çeltik ağasıdır. Dinine bağlı gözükmektedir ve halkın gözünde ileri gelen bir din alimidir.  Yerinde duramayan ve evhamlı bir karaktere sahiptir.

Tevfik Ağa : 50 yaşında bir çeltik ağasıdır. Avrupa’yı gezmiş görmüştür. Avrupa gezilerinden dolayı halk onu çok üstün görmektedir, o konuştuğu zaman Murtaza ağa bile onu dinlemektedir. Bilmiş tavırları ve bencil bir karakteri vardır.

Memed Ali : 40lı yaşlarında eski bir kabadayıdır. Ayağından yaralandıktan sonra kasabada sakin bir yaşam sürmeye başlamıştır. Lakabı Kürt Memo Ali’dir. Sakin bir yapısı olmasına karşın oyun içerisinde tüm haksızlıklar karşısında sessiz kalmamıştır.

Zeyno : Köyün 40lı yaşlardaki ileri gelen kadınıdır. Ağalara karşı bütün kasabayı ayağa kaldırıp kötü gidişatın önüne geçmek için çabalamaktadır. Anadolu kadını olarak tasvir edilen Zeyno anaç bir karaktere sahiptir.

Tellal : Oyunda perde aralarında seyirciye oyunla ilgili bilgi veren karakterdir. 60 yaşlarındadır ve köyün delisi olarak bilinmektedir.


Oyunun Genel Özeti :
Oyunu genel olarak özetleyecek olursak; Resul efendi son giden kaymakamdan sonra çeltik ekim zamanı gelmesine rağmen ağaların ısrarla imzalamasını istediği çektik ekimi izin belgelerini imzalamaz.  

Çünkü bilmektedir ki senelerdir ekilen çeltikler yüzünden kasabada onlarca insan sıtmadan can vermiştir.  Resul efendinin ağzında tek kelime vardır -‘’Ben bu günahı işlemem’’. Eşi Zehra ve köy ağaları her ne kadar Resul efendiyi ikna etmeye çalışsa da ikna olmaz ve artık ağalar başka çare aramaya başlarlar.

BİR KURŞUN ELLİ KURUŞ
Kasabanın en büyük ağası olan Murtaza ağa Resul efendiyi işyerine gitmek üzereyken yolda yakalar ve ona tatlı dille imzaları bir an evvel atmasını söyler fakat resul efendi kabul etmez, 
bunun üzerine Murtaza onu öldürmekle tehdit eder. Oyunun belki de en unutulmaz repliği o sahnede Murtaza Ağa tarafından söylenir;  –“Unutma resul bir kurşun elli kuruştur. Elli kuruşluk adamsın”.

Resul efendi aynı günün sabahı postacının getirdiği bir mektupla ağaların onu öldürme niyetlerinin olduğunu da öğrenmiş üzerine birde bu tehdidi alınca iyice korkar. Fakat aklındaki tek umut ışığı kaymakamın bir an evvel gelmesi ve mesuliyetin onun omuzlarından kalkmasıdır.

KAYMAKAM GELİR
Resul’un kısa süren bekleyişinin ardından kaymakam kasabaya gelmiştir. Ağalar kaymakama özel törenler tertip ederler, kurbanlar kesilir adeta bir şölen havası vardır. Kasabaya genç yaşına rağmen gelen fakat aynı zamanda zorluklar yüzünden korkmuş olan kaymakam gördüğü ilgi karşısında şok olur ve ağalar dahil bütün kasaba halkının çok iyi insanlar olduğunu düşünerek onlarla daha ilk günden samimi olmayı başarır. Kaymakama adamlarını gönderen ağalar imzalanması gereken belgeleri yanlış anlatarak kaymakamın imzasını almayı başarırlar. Sadece kendi tarlalarına düzenli bir sistemle ekim yapılacağını zanneden kaymakam gerçekleşecek felaketin farkında bile değildir.

KASABA HALKI AYAKLANIYOR
Ekilen çeltik tarlaları sonucu kasabadaki çoğu ev yine su altında kalmaya başlar Zeyno kadın ve Memed Ali önderliğinde toplanan köylü halkı içinde bulundukları durumu bütün gerçekliğiyle kaymakama iletmek için yola koyulurlar, tabi bu esnada yüzlerini, vücutlarını iyice çamura bularlar. Kasabalının kaymakama doğru gittiği sıralarda da Resul efendi kandırıldığını kaymakama anlatmaktadır. Kaymakam gerçek belgeleri okuyup şok olduğu sırada da kasabalı makama gelir ve kaymakam felaketi gözleriyle görmüş olur.

JANDARMALAR KASABADA
Kaymakam ilk iş olarak teftişte ona eşlik etmesi için Jandarmaları çağırmıştır fakat ağalar bunun olacağını bildikleri için ayaklanmadan sonra bütün kasaba halkına para dağıtıp onları bir süreliğine kasaba dışına gitmelerine ikna etmiştir. Bu duruma başkaldıran Zeyno halkı uyarmaya çalışsa da daha düne kadar onunla birlikte olan insanlar onu terk eder. Fakat Memed Ali bu duruma dayanamaz ve tüfeğini alıp Murtaza Ağa’nın üstüne gider ve yaralanır.  Jandarma kasabaya geldiğinde kimseyi göremez ve tehlikeli bir durum olmadığını söyler fakat o sırada ağaların öldü zannettiği Memed Ali yaralı bir şekilde gelir ve insanların başına geleni anlatır. Jandarma ikna olur ve Resul efendi önderliğinde zabıt tutulur, ekilen çeltiklerin yasaklanmasına karar verilir.


YA ÖLECEK YA GİDECEK
Ağalar çeltik tarlalarının tehlike altına girmesinden sonra çileden çıkarlar ağızlarında tek laf vardır; -“Bu kaymakamda diğerleri gibi ya ölecek ya gidecek” . Kaymakamı öldürmeyi kafaya koyan ağalar türlü numaralar yaparlar. Bunun en büyüğü ise kaymakam uyurken onun evine akrepler salmalarıdır fakat akrepler yanlış eve giderek Patır Patır Ağa’nın hanımını ısırırlar. Tek çare kalmıştır, nüfuz kullanmak ve kaymakamı göndermek.  Öyle de olur daha bir ay dolduramadan kaymakam köyden sürülür. Uğurlamaya köy halkından sadece Zeyno bacı ve Memed Ali gelmiştir.  Diğer tüm köylüler teneke parçalarını birbirine vurarak ses çıkartır ve kaymakamın gidişini kutlarlar çünkü bu bir gelenek olmuştur.



Sonuç olarak Teneke oyununun üzerimde bıraktığı etkiye bakacak olursak;
Ben bu oyunu 2014 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi – Tiyatro Topluluğu ile oynama şansına ulaştım. 

Oynadığım karakter Resul efendiydi. Hikayeyi ilk okuduğumda aslında yazarın gördüğü şeyleri kaleme aldığını farkettim. Adana’yı, ağaları, halkı ve özellikle çeltik ve onun getirdiği sorunları yakından bilen Yaşar Kemal yüzde yüz olmasa da büyük ölçüde yaşanmış bir konuyu ele almış. Karakterleri analiz edersek her pencereden bakmış konuya ;
Dini kullanarak insanları sömüren Patır Patır Ağa, Avrupa’da yaşamış olduğu için insanlara üstten bakan Tevfik Ali, vatan, millet kelimelerini duyunca kaymakama güvenmemeye başlayan Okçuoğlu ve insanların korktuğu yanında nefes almaya çekindiği Murtaza ağa. Aslında tüm Türkiye’de o yıllarda her kasaba ve köyde olan insanlardı onlar. Bunun yanında her şeye ve herkese rağmen iyilikle dolmuş Resul, Zeyno ve Memed Ali.
Birlik beraberlik ile bütün sorunların önüne geçilebileceğini anlatan yazar finalde birlik beraberliğin çok az korunduğunu ve sorunların önüne tamamen geçilemediğini bizlere gösterse de bu onun bize ders verme yöntemi belki de.
Büyük acılar ve tehditler altında bile cesaretin korkusuzluk değil korkmaya rağmen mücadeleye devam edebilmek olduğunu anlatan Resul karakteriyle bizlere bir başka ders alınması gereken karakteri göstermiştir.
İnsanlığa değer veriyor ve vermemizi istiyor yazar. Din tüccarlarından, gaddar ağalara, eli silahlı eşkıyalardan, iftiracı satılmışlara rağmen insanlık için mücadele etmemizi istiyor.
Çünkü etmezsek bugün onların evlerini su altında bırakan çeltikler, yarın bizleri boğabilir.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖLÜMSÜZLÜĞÜ BULAN ADAM !

Bugün sizlere Isaac Christin Novak'ın hikayesinde bahsedeceğim.  Dünyaya geldikten hemen sonra bebekler ağlamaya başlarlar, ya bu dünyanın nasıl boktan olduklarını bildikleri içindir ya da doğar doğmaz yavaş yavaş ölmeye başladıkları için. Bir süre sonra bu fikre alışarak ağlamaları kesilir fakat herkes bu fikre alışmaz ve ölmemek üzere yaşamaya başlar. İnsan bilimsel olarak kalbi durduğu zaman ölür fakat asıl ölüm ismini son bilen, seni son hatırlayan kişi dünyadan gittiğinde olur. O zaman bu dünyaya hiç gelmemiş olursun, çünkü kimsenin seni hatırlamaması senin var olmadığına bir kanıttır. Sanatçılar ve siyasiler çoğunlukla bu açığı kapatırlar, çünkü onlar kolay kolay unutulmazlar ve ölümsüzlüğü bir nebze gerçekleştirirler. Peki ya gerçekten ölümsüz olmak mümkün mü? Binlerce yıldır insanlar bunun araştırmasını yaptılar, dünya üzerinde inanılan neredeyse bütün dinler ölümden sonra tekrar yaşamın olacağını söylerler fakat bulunduğumuz dünyada ölümsüzlüğün

MESSİ'NİN KILDIĞI NAMAZ !

Selamlar, blog sayfamın ikinci yazısıyla buradayım. Her yazıya başlarken numara verecek değilim elbet ama ilkler güzel belirtmekte fayda var. Bugün sizlere kendimden bir hikaye anlatacağım. Aslında başlığı gören ve konuyu bilen arkadaşlarım anlamışlardır mevzuyu ama ben yine de anlatayım, çünkü anlatacağım bu hikaye benim için bir süre korkulu rüya bir süre sonra da eğlenceli bir gerçek oldu. 2008 ya da 2009 yılıydı, ben evin en küçük oğlu olarak günde 15 saat bilgisayar başında takıldığım dönemler ( ki hala öyle ) ve o zaman facebook yeni yeni Türkçe olmuş popülerlik zirvede herkes cayır-cayır sayfa açıyor biz de o sayfalarda her fotoğrafın her video’nun altına “zaaaaa xd xd xd” yazıyoruz. Evet bunu hepimiz yapıyoruz. En cool arkadaşlarımın hatta eski sevgilimin bile internet geçmişinde var bunlar ve daha da ötesi “yha”lar bile var. Neyse ki çabuk atlattık msn ile birlikte onlarda kalktı bir nebze. Dönelim bana, tahminimce 2008 yazıydı ve Avrupa şampiyonası var, almışım tüplü tel