Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Devam Et Yurttaş !

Buz gibi toprak ayaklarına değdikçe irkildi ama aynı doğrultuda durmadan rahatlıyordu. Bir toprak neden bu kadar soğuk olur diye düşündü, nasıl olabileceğini bildiği için nedenleri sorgulamaya başlamıştı. 2 sene önce kardeşinin dakikalarca çırpınarak can verdiği topraktı bu, sıcak olmasını bekleyemezdi, buz gibi soğuktu toprak o bedeninin üstünde can verişine kızmış gibi ısınmayı reddediyordu. Sadece bir kısmı hariç. Kardeşinin kanının aktığı o bölge, sanki alev alev, cehennem ateşinden farksız bir şekilde yakıyordu ayaklarını. Belki buz gibi olmayı toprak istemiyordu, toprağın bütün sıcaklığını oraya çeken o kandan dolayı öyleydi, bilmiyordu. 14 yaşında bir çocuk öldü bu topraklarda, öldürüldü, can verdi, canı alındı. Nasıl olduğunu biliyordu, nedenini sorguladı yine. Neden? Sorgulama bile yapılmamıştı, bir tek bakışta suçu sabit görüldü ve öldürüldü. Daha fazla düşünmesine engel olan kol saatinin çalması oldu, yaklaşık 10 ay önce yürürlü
En son yayınlar

Ritim Bozukluğu

“Yaşamın anlamsız olduğuna karar vermek ile yaşanılmaya değmez olduğuna karar vermek arasında bir fark vardır. Evet yaşam anlamsızdır ancak yaşamaya değerdir.”                                                                 -Albert Camus Yaşamak nefes almak, bir takım biyolojik olayları meydana getirmek mi,   Akciğerlerinin devinimini tamamlaması mı bir dakika içinde, istisnasız. Kan dolaşımının kusursuz işlemesi mi, yaşamak. Karnını doyurmak, uyumak, terlemek mi… Böyleyse   -ki böyle…   Yaşamak sıradan, tatsız,   Hatta gereksiz. Ama yaşamak,   Gülmek… Sana bakan henüz dünyada bir ay geçirmemiş bir çift göze gülümsemek, Bir asıra yaklaşan gözlere gülümsemek, Ömrünü tamamlayan bir çift gözün ait olduğu taşa gülümsemek. Ağlamak… Hiroşima’da üzerine bomba atılan o on yaşındaki çocuğa ağlamak, Terk ederken bir kere dönüp bakmadığı için ağlamak, Eve döndüğünde bıraktığın tek kişiyi, iki ruh olarak bulduğunda ağlamak. Utanmak… Sana bakmadığını

Kelebek Olabilmeli Bir Tırtıl

 Milattan önceyi saymaz isek milattan sonra tam iki bin on yedi yıl geçmiş, Milattan önceyi sayar isek belki on bin, yüz bin, bir milyon, bir milyar, bir trilyon… Geçen sadece yıllar… Değişen dünya, dönüşen insan, dağılan fikirler… Ama geçen sadece yıllar… Acılar, umutlar, hevesler, hayaller hep kalıcı… Gerçek olmayacağını bile bile her umut, herkesin umudu kalıcı… O geçmez, geçti zannederiz, bitti zannederiz… Ama; Düşler, umutlar, hevesler, istekler... ve korkular… Asla geçmezler. Umut; Musa denizi yardığında firavun hala onun peşindeydi, Yarılan denize şaşırmasını bile engelleyen, Musa’ya inanmamak değil, Aksine inanmak, umuduna inanmak… Gözlerini kör edercesine… Kalbinizi Musa’nın denizi ikiye ayırması gibi ikiye ayıran insanları hala bekleyişiniz… Firavun umudu… Kalbinin farkına var… Acı; Derin bir nefes aldığında, Kalbinde hissettiğin o boşluğa dolan hava… Onun verdiği acı, bin yıl öncede aynıydı, şimdide… Acı değişmez… Korku; F

Kimi ?

Gözler kalbin aynasıdır dedi, Unuttu körlerin de sevebileceğini… Belki de haklıydı, Her seven biraz kördür, Ve kaç seven hatırlar ki gerçekten sevmeyi? Dokunmadan, duymadan, görmeden sevmeyi… Yalnızca sevmeyi, Ve beklemeyi. Kimi beklediğini bilmeden…

KADIN / Bölüm 1

Bir Psikoloğun günlüğü'nün devam yazılarını yayınlamadan önce içimde aylardır olan bir hikayeyi kaleme almak istedim ve bu seri aksama olmaksızın gelecek. Bu gün birinci bölümü sizlerle, keyifli okumalar.  Okurken Özgür Baba'dan Çay Taşı isimli eseri dinlemenizi öneririm. Ayaklarına batan çalı çırpıyı toplamaktan vazgeçtiğinde yolun yarısına gelmişti, buraya gelmeden önce tahmin ettiğinden daha sıcak ve daha kurak bir hava karşılamıştı onu. Biraz nem diye geçirdi içinden, biraz nem olsa diye dua edeceğini hiç sanmazdı. Büyük umutlarla gelmişti bu kasabaya ya da büyük umutları kendisi düşlemişti ortada umut etmesini sağlayacak hiçbir durum yokken.  Hastaydı, doktorlar aksini söylese bile öleceğini hissediyordu artık bu yüzden bütün eşyalarını hatta hayallerini toplayıp bir bavula tıktı ve annesinden ona yadigar kalan anneannesinin yanına yerleşti. Geç bile kaldığını düşündü kasabaya doğru ilerleyen, o her çukurda paramparça olacakmış hissi veren otobüste gider

Yaşar Kemal'in Teneke İsimli Tiyatro Oyunu / İnceleme

Evet sevgili dostlar bugün sizlere bir oyun incelemesi yazmak istedim, keyifli okumalar ; Oyun aynı isimli romandan uyarlanmış ve romanın yazarı asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan Yaşar Kemal’dir. Ailesinin Birinci Dünya Savaşı’ndaki Rus işgali yüzünden  Van’dan sürülmesiyle 1926 yılında Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde doğmuştur.  1943 yılında ilk kitabını yayımlayan Yaşar Kemal incelememize konu olan Teneke eserini 1955 yılında kaleme almış, 1965 yılında oyunlaştırmıştır. 1966'da İlhan İskender Armağanı ile Ankara Sanatseverler Derneği Ödülü'nü kazandırmıştır.                                     Teneke romanı aynı zamanda yazara esin kaynağı olan, hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Adana’da geçmektedir. Çiftçi olan babasını henüz beş yaşındayken kaybeden ve bir kaza sonucu yine o yaşlarda bir gözünü kaybeden Yaşar Kemal ailesine yardım etmek için Adana’da pamuk çiftliklerinde ırgat olarak çalışmıştır. Bu tecrübe ona hem Adana Çukurova’yı tanımasını hem de halkın dertler

BİR PSİKOLOĞUN GÜNLÜĞÜ-1

Yeni bir öyküyle karşınızdayim, hayalimde bir psikolog ve birde tuttuğu günlük var, iyi okumalar; Tırnaklarını yeme alışkanlığını bırakalı yıllar olmuştu ama hala bazen elleriyle parmaklarının kenarlarını oynamayı kesemiyordu, hiç sigara içmiyordu ama bazen çok istediğini söylerdi, çünkü, çünküsü onda bile yoktu aslında. Son zamanlarda çoğu şeyin sebebini, sonucunu hatta çoğu konuyu bile hatırlayamaz olmuştu. Annesinin hastalığının onun üzerinde büyük etkileri vardı elbette fakat zor zamanların geçtiğine artık annesi bile inanmadığı için kendisinde bu daha da zor zamanlara dayanacak gücü bulamıyordu. En son geldiğinde Tanrıdan intikam almak istediğinden bahsetti, İncil’de ‘’İntikam Benim’’ demiş Tanrı, İncil’e göre intikam her şeye kadir olan tanrıya aittir. Peki doktor dedi, Tanrı intikamı kabul ediyorsa ve Tanrı sadece iyi şeyleri yapıyorsa o zaman intikam iyi bir şey değil midir? Ondan intikam alacağım. Fakat dedi Tanrı bile olsa birinden intikam alma isteği sizd