Her sporcuya, her sanatçıya, her edebiyatçıya yani kısaca bu
dünyaya bir şeyler kazandırmak için çabalayan her insana zirvede bırakmak nasip
olmaz. İşlerini iyi yapan insanlar hiç
bırakmamak için yapsalar da, aşk ile bağlı olunan mesleklerde dahi zirvede
bırakmak genelde iyi hatırlanmalara sebep olur.
Ve tabi ki bir şeyleri zirvede bırakabilmek için önce
başlamak gerekir.
Ben kendi hayatımda birçok alanda, birçok şeyi zirvede
bırakmış biriyim mesela ( evet şu an bende sırıtıyorum ama yazılara emoji
koymak hoşuma gitmediği için kendimi övmüş gibi görünüyor, görünmesin. ( emoji
) )
1- BASKETBOL
Lisenin ilk yıllarında ne yaparsam yapayım, ne kadar
çalışırsam çalışayım İngilizce notuma 08 veren bir hocamız vardı. Bu hoca aynı
zamanda basketbol koçluğu yapmaya karar vermiş ve yeni kurulan bir lise olduğu
için bizlerin arasından takım oluşturmak için seçmeler yapmaya başladı.
Daha önce hiç oynanamamış olmama rağmen "ne eksiğim var altı
üstü top sektirerek yürürüm" diyerek bende yazıldım ki bir nebze boyum uzun
olduğu için beceririm herhalde diye düşündüm. Seçmeler başladığında sınıftan
iyi anlaştığım bir arkadaşımla gayet iyi paslaşarak takıma girmeyi başardım.
Fakat bu tamamen onun başarısıydı açıkçası ben pekte bir şey yapmadım.
Haftada iki gece antrenmanlara gidip gelirken hem oyuncular,
hem hoca, hem de ben fark ediyordum ki felaket bir oyun stilim vardı.
Zaten küçüklüğünden beri gözlüğüme çarpacak diye toptan
korkarak yetişmiş olan ben savunma yaparken bile topa bakamıyordum. E doğal
olarak neredeyse hiçbir maçta bana süre tanınmadı. Taki zirvede bıraktım
diyebileceğim o sayıyı attığım maça kadar.
Turnuvanın grup maçlarından birinde ki maç ağır yenilgimizle
sonlanan maçlardan yalnızca biriydi, hoca ne olduysa beni oyuna aldı.
Leyla ile Mecnunda ki yedek Kamil gibi yedekliğe alışmış olan ben hocanın beni
çağırdığını duymadım bile, daha sonra uyaranların da desteğiyle ayağa kalktım
bir iki artist ısınma hareketinden sonra sahaya çıktım.
Böyle bir şey yok.
"Ulan bunlar nasıl liseli, anaları babaları bunları neyle
besledi? Bak bak bak insan insana öyle vurur mu ulan," diye içimden geçirdiğim
cümleler artmakta ve üzerime doğru koşan oyuncular da artmaktaydı.
Ama birden nasıl
olduysa top bana geldi, o iki saniyelik an sanki saatlerce sürmüştü, topa
baktım..
Etrafıma baktım…
Yalvaran gözlerle tekrar topa baktım… Resmen toptan cevap verip ne yapmam
gerektiğini söylemesini bekledim…
Adeta ben o an beşinci günün şafağındaydım ve doğuya bakar
gibi baktım topa…
Sahanın ortalarında olduğum için ya pas vermeliydim ya da
yürümeliydim. Ama ikisinde yapmadım. Ya şimdi yürüsem üstüme gelecekler, pas
versem o top bir daha sittin sene bana gelmez, bizde azcık oynamayalım mı diye
düşündüm ve… ve
Adeta Hayat Bilgisinde son saniye basketi atan Mennan gibi
karpuzlama olmasa da aynı aşk ile attım topu veeee laaaappppsssss.
Hayatımın ilk ve tek basketini o an attım. Basketi attım ne
yapacağımı bilemeden geri döndüm. Arkadaşlar şok, hoca şok, ben zaten sabahtan
beri şok…
Daha sonra ne maça çıktım nede basketbol oynadım. Zirve de
bıraktım. Ha sorsan bunu biri hatırlar mı? hatırlamaz. Ama ben ömür boyu unutmam.
FUTBOL
Basketbol macerası böyle kapanmışken içinizden bazılarının
sen hiç halı sahaya da gitmiyorsun o neden diye sorduklarını duyar gibiyim.
Gittim kardeşim gittim, onu da zirvede bıraktım.
Dediğim gibi küçükken hep toptan korkardım gözüme gelir ve
gözlüğüm kırılırdiye.
Daha 4 yaşında takmaya başladığım için kulak, burun, kol,
böbrek sizin için neyse gözlük benim için o bildiğin organ yani.
Mahalle arasında çocuklar top oynar beni kaleye geçirirler
bende kalede kumla oynardım, ne ilkokulda nede ortaokulda hiç
oynamadım/oynayamadım. Gerçi kaleye geçmesem de ben kumla oynardım o ayrı.
Ama lisede daha yeni yeni insanlarla samimi olurken şimdi
çok yakın arkadaşlarımın da içlerinde bulunduğu bir sınıfla halı sahaya maç
yapmaya gittik.
Biz o kadar ciddiyiz ki ısınma hareketleri, koşular, nefes
almalar, bir tripler bir tripler. Karşı taraf ise mangala gelen dayılar gibi
kapı önünde sigara içti ve maça başladı.
10 küsur gol yedik arkadaşlar bir süre sonra makine bile
saymadı… Ama önemli olan bu değil
Önemli olan benim nasıl zirvede bıraktığım..
Evet gol attım! Hem de frikikten.
Maçın sonları yaklaşmış, karşı taraf zaten adamları pert
ettik diye artık keyif için oynamaya başlamıştı ki faul oldu.
Bir duran top ve başında ben, hayır niye ben onu bende
bilmiyorum bir kere topa vursun dediler demek ki.
Aynı 5. Gün ve aynı şafaktaydım. Yine Mennan ruhum ortaya
çıkmış gibiydi hissediyordum.
Ve topa vurdum.
Çatala koydum çatala.
Ve o günden sonra bir daha halı sahaya da gitmedim, futbolda
oynamadım.
Zirvede bıraktım.
Yani işin özü, zirvede bırakanlar listemize adımızı; Björn
Borg, Erıc Cantona, Rocy Marsiano gibi altın harflerle yazdıramamış olsak da,
en azından neden oynamıyorsun beceremediğin için mi diyenlere bir çift lafımız
var, oda şu ;
Evet beceremediğim için.
Basketbol anısına bench den şahit olan birisi olarak net hatırlıyorum, suratta acayip bir şaşkınlık ve 32 diş rahat gözüken bir gülümseme 😄
YanıtlaSilhahaha :D muhtemelen sana sarılmışımdır koşup :))
Sil"Kanka şunu da yazsana" diyebileceğim samimiyete (bokunu çıkarma evresine) gelmemek için uzaktan uzaktan sıkı takipteyim. Yazılarını güzel Türkçenle süslesen de benim anladığım lisanla efsane keyifli. Hepimizin ihtiyacı varmış be Salim......
YanıtlaSilBana özelden yazsan olur dediğin ne varsa söyle, alayını yazarım :D
Sil