Milattan önceyi sayar isek belki on bin, yüz bin, bir milyon,
bir milyar, bir trilyon…
Geçen sadece yıllar…
Değişen dünya, dönüşen insan, dağılan fikirler…
Ama geçen sadece yıllar…
Acılar, umutlar, hevesler, hayaller hep kalıcı…
Gerçek olmayacağını bile bile her umut, herkesin umudu
kalıcı…
O geçmez, geçti zannederiz, bitti zannederiz…
Ama;
Düşler, umutlar, hevesler, istekler... ve korkular…
Asla geçmezler.
Umut;
Musa denizi yardığında firavun hala onun peşindeydi,
Yarılan denize şaşırmasını bile engelleyen, Musa’ya
inanmamak değil,
Aksine inanmak, umuduna inanmak…
Gözlerini kör edercesine…
Kalbinizi Musa’nın denizi ikiye ayırması gibi ikiye ayıran
insanları hala bekleyişiniz…
Firavun umudu…
Kalbinin farkına var…
Acı;
Derin bir nefes aldığında,
Kalbinde hissettiğin o boşluğa dolan hava…
Onun verdiği acı, bin yıl öncede aynıydı, şimdide…
Acı değişmez…
Korku;
Firavunlar var oldukça, tebaa hep korkar…
Titreyen eller, dolan gözler…
O üşüme hissi hep aynı…
Korku değişmez..
Peki İnsan
İnsan değişir mi?
İnsan, dönüşür, silinir, hatırlanır, sevilir, dövülür,
sövülür…
Ve değişir…
Bırakın o bin yıllık, insanın değişmeyeceğini söyleyen
lafları…
İnsan değişir,
Bir kitapla, bir müzikle, bir ayrılıkla, bir kavgayla, bir
tokatla…
İnsan değişir fakat iyi yönde mi kötü yönde mi bunu asla
bilemez.
Ve insan değişirse,
Hele bir de iyi olursa…
Önce ailesi, sonra çevresi, sonra toplumu, sonra dünyası
değişir…
Gel gelelim Sabahattin Ali’nin de dediği gibi
Bizden başka dünya
yoktur,
O yüzden dünyadaki milyarlarca ‘dünya’yı iyi bir şekilde
değiştirmek…
Çok büyük bir umut oldu değil mi…
Ama ne dedik…
Umutlar değişmez…
Yorumlar
Yorum Gönder